Saturday, August 25, 2012

Bulmaca Sözlüğü -F-

FAALİYET:  Aktivite, Etkinlik.

FACİR:  Kadınlara düşkün erkek.

FACİRE:  Erkeğe düşkün kadın.

FAÇA: Argoda giysi. 

FAÇA: Bir geminin yüklü su kesimi ile boş su kesimi arasında kalan bölümü.

FAÇETA: Elmasın tıraş edilmiş yüzlerinden her biri.

FADİK: Afyon yöresinde kadınlar tarafından oynanan bir halk oyunu.

FADO: Gitar eşliğinde seslendirilen Portekiz halk şarkısı. 

FADO: Portekiz halk şarkısı.

FAGOT: Perdeli bir üflemeli çalgı.

FAGOT: Tahtadan parçaları uç uca takılı,uzun bir boru biçiminde,perdeli bir üflemeli çalgı.

FAĞFURİ:  Çin işi tabak, Çin porseleni.

FAHUR: Çok övünen.

FAİKİYET: Üstünlük.

FAİL: Yapan,işleyen.

FAİL:  Yapan, Eden, İşleyen.

FAİZ:  Getiri, Nema, Riba, Güzeşte, Ürem.

FAK: Tuzak,kapan.

FAK:  Tuzak, Kapan, Aldangıç.

FAKFON: Bakır,nikel ve çinkodan oluşan gümüş görünüşünde bir alaşım. 

FAKİH: Fıkıh bilgini.

FAKİH: İslam hukuk bilgini.

FAKTAL: Matematikte,karmaşık geometrik şekillerin ortak adı. 

FAKTÖR:  Etken, Etmen, Amil, Nezir.

FAKUR:  Çok övünen.

FAL:  Bakı, Irım, Elima, Pabyans, Cefr.

FALAFEL: Nohutla yapılan bir yemek.

FALAKA:  Eskiden kullanılmış bir ceza ve dayak yöntemi.

FALANJ: Eski Yunanlılarda,özellikle Makedonya piyadelerinin çekirdeğini oluşturan mızraklı alay.

FALANJ: Kimi ülkelerde yarı asker siyasi kuruluşlara verilen ad.

FALANJ:  Kimi ülkelerde yan askeri siyasi örgüt.

FALİHAYIR:  İyiye yorulur, Hayra alamet.

FALYANOS: Balina.

FALYANOS: Yunus balığının iri bir türü.

FAMİLİSTERE:  Fourier sisteminde bir tür kooperatif adı.

FAMİLYA:  Fasile.

FANATİK:  Aşırı tutku ve coşkuyla bağlı kimse.

FANATİZM:  Aşın bağlılık.

FANFAR: Üflemeli bakır çalgılardan oluşan orkestra.

FANİ: İnsan gözünün algıladığı ışık şiddeti.

FANİ:  Gözün algıladığı ışık şiddeti.

FANTASTİK: Düşsel.

FANTASTİK: On sekizinci asırdan başlayarak Fransa’da gelişen bir edebi tür.

FANTASTİK:  Düşsel, Hayali.

FANTAZMA: Arap atlılarının bayramlarda yaptıkları gösteri. 

FANTAZYA: Arap atlılarının bayramlarda yaptıkları gösteri.

FANTEZİ:  Hayal ürünü

FANTİ: İskambilde vale,bacak,oğlan.

FANUS:  Gaz lâmbası muhafazalığı.

FANZİN: Yaygın medya kuruluşlarına giremeyen veya girmek istemeyenlerin çıkardığı dergilere verilen ad.

FARAD: Elektrik sıgası birimi. 

FARADİZASYON:   Yüksek gerilimli akımların tıpta kullanılması.

FARAZİ: San Marino’nun plaka.

FARAZİ: Sanal.

FARAZİ:  Mevhum, Sanal.

FARAZİYE: Varsayım.

FARBA: Farbala,fırfır.

FARBALA: Fırfır.

FARDE:  Küçük denk, Top.

FARE: Sıçangillerden küçük vücutlu, kemirgen, memeli hayvan

FAREKULAĞI: Yabani mercanköşk.

FARENJİT: Yutak yangısı.

FARIMAK: Güçsüz düşmek,yorulmak.

FARIMAK: Yaşlanmak.

FARIMAK:  İhtiyarlamak.

FARİG: Bir tür sıçan.

FARİĞOLMAK: Vazgeçmek.

FARİKA: Ayırmaç.

FARİKA:  Ayırıcı özellik, Ayırmaç.

FARİL: Balık ağlarının alt ve üst yanlarına geçirilen keçi kılından ip.

FARİL: Balık ağlarının alt ve üst yanlarına geçirilen keçi kılından yapılmış ip.

FARMAKOLOJİ: İlaç bilimi.

FARMASON: Mason.

FARS: Kaba bir komedi türü. 

FARZ: Yapılması zorunlu olan.

FARZ:  Yapılması zorunlu olan.

FASARYA: Boş,anlamsız söz.

FASILA:  Ara, Meyan, Orta.

FASİLE:  Familya.

FASİTDAİRE: Kısır döngü.

FASKA: Kundak çocuklarının beline zıbının üzerinden sarılan geniş sargı.

FASON: Terzinin belli bir ölçü ve örneğe göre kumaşa biçim vermesi işi,kesim.

FASONE: Çözgü ve atkının kumaş yüzeyi üzerinde kendiliğinden bir desen oluşturduğu her tür kumaşa verilen ad.

FASONE: Çözgü veya atkının kumaş yüzeyi üzerinde,kendiliğinden desen oluşturduğu her tür kumaş.

FAŞ:  Açığa vurma.

FATA:  Şarap yapımında kullanılan sakızlı ve dayanıklı madde.

FATALİST: Yargıcı.

FATALİTE: Uğursuzluk.

FATALİZM: Kadercilik.

FATİH:  Fetheden, Zapteden.

FAUNA: Belli bir bölgede yaşayan hayvanların tümü./ Yeryüzünde ekolojik olarak sınırlanabilir bir yaşam mekanında bulunan bütün canlıları ifade eder.(orman faunası,çayır ve deniz faunası gibi).

FAUNA: Bir bölgede yetişen hayvanların tümü.

FAUSTOZONARO: Osmanlı Devletinin son saray ressamı olan İtalyan ressam.

FAVELA: Brezilya’da büyük kentlerin çevresini saran gecekondulara verilen ad. 

FAY:  Yeryüzü çatlağı, Yarık, Eşik.

FAYDA:  Ası, Çıkar, Kazanç, Nafi, Semere, Yarar.

FAYDALI:  Nafi.

FAYRAP:  İstim kazanında istimi sağlayacak kadar ateşin oluşması.

FAZLA:  Zait.

FAZLASIYLA:  Gayet, Gayette.

FE: Demirin   simgesi.

FECAAT: Acıklılık.

FECİR: Tanyerinde güneş doğmadan önce beliren kızıllık.

FEDERALİZM:  Federasyon sistemi.

FEHİM: Zeki,anlayışlı,akıllı kimse.

FEK: Eski dilde bozma,.feshetme.

FEK:  Bozma, Koparma, Kesme, Feshetme.

FEKÜL: Patates gibi bazı bitkilerin yumrularında bulunan nişasta.

FELAH:  Anum.

FELÇ:  İnme, Nüzul, Sekte.

FELDMAREŞAL: Alman,Avusturya,İngiliz,Rus ve İsveç askeri hiyerarşisinde en yüksek rütbe.

FELEKİYE: Astronomi. 

FELEMENK: Bu günkü Hollanda,Belçika ve Kuzeydoğu  Fransa’ya eskiden verilen ad.

FELFELEK: Küçük bir kelebek türü

FELLAH: Eskiden Mısır köylülerine verilen ad. 

FELUKA: Daha çok Nil ırmağında kullanılan bir tür küçük gemi.

FEMİNİZM:  Kadın haklarını savunan dünya görüşü.

FEMUR: Uyluk kemiğinin bilimsel adı.

FEND:  Hile, Düzen.

FENER:  Kahveci tepsisi, Askı.

FENİKELİLER: Suriye kıyısında oturmuş Sami kökenli antik halk.

FENOMEN: Olay. 

FENOMENOLOJİ: Görüngü bilimi. 

FEODALİTE:  Ost.

FER:  Gözde canlılık.

FERAGAT:  Hakkından vazgeçmek.

FERAĞ:  Bir mülkü başkasına bırakma.

FERAHİ: Bolluk,genişlik.

FERAHİ: İkinci Mahmut devrinde feslerin tepesine püskülü tutturmak için takılan metal tepelik.

FERAHLIK:  İnşirah.

FERAİZ: Faizler. 

FERAK:  Başın tepe kısmı.

FERASET:  Anlayış, Sezgi, Zekâ.

FERASETLİ.: Anlayışlı.

FERAYİ: Ege Bölgesine özgü bir tür zeybek oyunu.

FERE:  Cevher için kazılan galeri.

FERETİKO: Doğu Karadeniz’de özellikle Rize yöresinde dokunan çamaşırlık ince bez.

FERETİKO: Rize yöresinde dokunan ince bez.

FERFORJE: Dekoratif demir işçiliği.

FERHAL:  Düz, Uzun saç.

FERİBOT: Araba vapuru.

FERİDUN: Yaşamına ilişkin bilgiler,Herodotos’a ve Firdevsi’nin Şehnamesine dayanan,İranlıların efsanevi hükümdarı. 

FERİDUN:  Göğün sekizinci katı.

FERİK: Gevrek bir elma türü.

FERİK: Piliç.

FERK:  Başın tepe kısmı.

FERMA: Av köpeğinin gizlendiği yerden avı gözetlemesi.

FERMA: Av köpeğinin gizlendiği yerden avı gözetlemesi.

FERMAN:  Yarlık, Yarlıg, Yerlıg, Biti, Menşur.

FERMANTASYON: Mayalanma. 

FERMANTASYON:  Mayalanma

FERMENE:  Uzun kış gecelerindeki eğlence.

FERMENT: Maya.

FERSAN: Derisinden kürk yapılan bir kır sansarı.

FERSUDE:  Yıpranmış, Çok eskimiş. Kağşak.

FERZ: Eski dilde satrançtaki vezir. 

FES: Kırmızı çuhadan yapılan,tepesinde püskülü olan bir tür başlık.

FESAHAT: Anlatışta düzgünlük.

FESEK: Altı aylığa kadar körpe yaban domuzu.

FESHETME:  Bozma, Fek, İptal, Tecil.

FETHA:  Aralık, Ağız.

FETİŞ:  Put, Sanem, Büt, Salip, Çelipa./ Uğurlu sayılan şey.

FETRET: İki olay arasındaki süre.

FETRET: İki peygamber veya padişah arasında peygambersiz veya padişahsız geçen süre.

FETTAN: Cilveli. 

FEVERAN: Fışkırma.

FEVERAN:  Aniden kızarak bağırıp ça ğırma.

FEVKALBEŞER: İnsanüstü.

FEVKALBEŞER:  İnsanüstü, Nitelikli.

FEYYAZ: Bol,verimli,gür.

FEYYAZ:  Çok verimli.

FIÇI: Karnı şiş,altı düz su kabı.

FIRIN:  Saur.

FIRSAT:  Elverişli durum, Vesile, Oğur, Pund.

FISILDAYICI:  Suflör.

FISK:  Günah işleme.

FISTIK:  Piste.

FIŞKIRTICI:  Ejektör.

FITIK:  Kavliç.

Fİ: Çok eski bir tarihi anlatır.

Fİ:  Çok eski bir tarihi anlatırken kullanılan sözcük

FİBER: Sıkıştırılmış bitki tellerinden yapılan mukavva yada tahta. 

FİBER:  Bitki liflerinden yapılan mukavva veya tahta.

FİBRİLASYON: " Kâğıt sanayiinde ""Saçaklaşma"". "

FİBRİNOLİTİK:  Kan pıhtılarını eritebilecek her tür maddeye verilen genel ad.

FİBULA:  Çengelli iğne.

FİDAYDA: Ankara ve yöresine özgü iki kişiyle oynanan ağır ritimli bir halk oyunu.

FİEF: Derebeylik düzeninde bir vasala  senyörce verilen  toprak veya mal.

FİGÜR:  Beti.

FİGÜRATİF:  Metili.

FİĞ: Baklagillerden,hayvan yemi olarak yetiştirilen bir bitki.

FİHRİST: Katalog.

FİHRİST:  Dizin, Katalog.

FİİL:  Edim, İcra.

FİİLLER:  Efal.

FİJ: Uluslar arası Gazeteciler Federasyonu’nun kısaltması.

FİKİR:  İde, Saded, Düşünce, Mülâhaza.

FİLANTROP: İnsan sever.

FİLARİZ: Keten dövmeye yarayan tokmak.

FİLATELİ:  Pul bilimi, Pulculuk.

FİLENK: Ağır cisimleri bir yerden başka bir yere kaydırmak ve özellikle deniz teknelerini karaya çekmek için bunların altına sürülen yuvarlak ağaç.Çekek tahtaları,felek.

FİLET: Derinliği aynı olan sığ su alanı. 

FİLETO: Kasaplık hayvanların sırtında,dikensi çıkıntı boyunca iki yandaki et.

FİLETO: Tavuk,balık,dana ve kuzu etlerinin kemiklerinin çıkartılarak dilimlere ayrılması.

FİLETO:   Eti  yenen  hayvanların  sırt bölümünün her iki yanı.

FİLHAKİKA: Gerçekten,doğrusu.

FİLHAKİKA: " ""Gerçekten, Hakikaten"" anlamında belirteç"

FİLİGRAN: Bazı kağıtların dokusunda bulunan ve ancak aydınlığa tutulunca görülen çizgi,resim ve yazı gibi biçimler.

FİLİGRAN: Kimi kağıtların dokusunda bulunan ve ancak ışığa tutulunca görülen çizgi,resim veya yazı.

FİLİNT:  Kırma gücü ve ışığı dağıtması yüksek kurşunlu cam.

FİLİNTA: Namlusu kısa,kurşun atan bir çeşit küçük tüfek.

FİLİZE:  Ciğer parçası.

FİLİZİ: Asma filizinin rengi,açık yeşil renk.

FİLOGENEZ: Soyoluş.

FİLOKSİRA: Asma biti.

FİLUM: Canlıların bölümlenmesinde dalların bir araya gelmesiyle oluşan birlik. 

FİLUM:  Canlıların bölünmesinde dalların biraraya gelmesiyle oluşan birlik.

FİNA:  Avlu.

FİNGİRDEK:  Aşın oynak ve cilveli kadın.

FİNİK:  Çürüyüp içi boşalmış ağaç.

FİNN: Tek kişilik ve yelkenli yarış teknesi.

FİNN: Tek tip,küçük,tek kişilik ve yelkenli yarış teknesi.

FİRAR:  Kaçma, Kurtulma, Fertik.

FİRE: Azalma.

FİRE:  Kuruma ya da dökülme yoluyla azalma.

FİREZ: Yeni çıkmaya başlamış ekin.

FİREZ:  Biçim işleminden sonra toprakta kalan köklü saplar.

FİRİK: Çerez olarak yenen tahıl kavurgası.

FİRİK:  Olgunlaşmak Üzere olan tahıl.

FİRKAT: Ayrılış,ayrılık.

FİRKATEYN: Eskiden kullanılan üç direkli,bir tür yelkenli savaş gemisi.

FİRKETE: Saç tutturacağı. 

FİRUZE: Küpe ve yüzük taşı gibi bezek işlerinde kullanılan,mavi renkli,saydam olmayan hidratlı doğal alüminyum ve fosfattan oluşan değerli bir mineral.

FİRUZE: Mavi renkli değerli bir taş. 

FİSKE: Tutam.

FİSKE:  İki parmak ucuyla tutulan miktar, Çitmik, Tutam.

FİSTO: Elde veya makinede işlenmiş süslü şerit.

FİSTO: Süsleri olan kumaş.

FİŞE:  Anahtar aksamında bir parça.

FİT:  Ödeşme, Razı olma.

FİTAM:  Sütten kesilmek.

FİTİL: Bir iskambil oyunu.

FİTİL: Koltuk ve sandalye gibi eşyaların dikiş ve çivilerini gizlemekte kullanılan şerit.

FİTNAT: Zihin açıklığı.

FİTOPATOLOJİ: Bitki hastalıklarını inceleyen bilim dalı.

FİTOTERAPİ: Bitkilerden elde edilen ilaçlarla hastalıkların tedavisi.

FİTOTERAPİ:  Doğa bitkilerini kullanarak yapılan tedavi yöntemi.

FİYAKA:  Afi, Caka, Çalım.

FİYAPA: Ayakkabının altını kalınlaştırmak için yerleştirilen parça.

FİYAT:  Eder, Paha, Semen, Tutar, Meblâğ.

FİYORT: Norveç,İskoçya ve Kuzey Amerika kıyılarında buzulların oluşturdukları dik yamaçlı,derin eski buzul koyaklarının aşağı kesimlerinin deniz altında kalmasıyla oluşan körfez.

FİZİBİLİTE: Uygulanabilirlik.Yapılabilirlik.

FİZİBİLİTE: Yapılabilirlik.

FİZİBİLİTE:  Yapılabilirlik.

FİZİKİ: Fiziksel

FİZYOLOJİ: Canlıların hücre,doku ve organlarının görevlerini ve bu görevlerin nasıl yerine geldiklerini inceleyen bilim dalı.

FİZYON: Nükleer bölünme. 

FL: Lihtenştayn plakası.

FLAMA: İşaret olarak kullanılan küçük bayrak.

FLAMBE: Aleve tutularak pişirilmiş.

FLAŞA: Habeş Yahudi’si.

FLAŞA:  Habeş yahudisi.

FLATÖR:  İpek kozasının dışından alınan en kaliteli ipek.

FLEBİT.: Toplardamarlarda iç zar iltihabı.

FLOE:  Buz kütlesi.

FLOEM: Soymuk doku,soymuk borusu.

FLOK: Geminin cıvadrasına çekilen üçgen yelken.

FLORA: Bir bölgede yetişen bitkilerin hepsi,bitki örtüsü.

FLORİN: Hollanda’nın para birimi.

FLOŞ: Pokerde aynı renkten oluşan ama sıra izlemeyen beş karta verilen ad.

FLÖRT:  Korte, Aşıkdaşlık.

FLU: Bulanık,net olmayan.

FLU:  Bulanık, Net olmayan, Mat.

FLURCUN: Kocabaş./ İspinoza benzer bir kuş. 

FLURYA: Yelve. 

FLÜT: Yan tutularak çalınan,orkestrada yer alan bir üflemeli çalgı.

FO: Buddha’nın Çin’deki adı.

FO: Çin’de Buda’ya verilen ad.

FOA: Üç direkli yelkenlilerde mizana direğinin en altta bulunan sereni. 

FOB: Gemide teslim satış.

FODLA: Çoğunlukla imaretlerde yoksullara verilen kepekli undan yapılmış pideye benzer bir tür ekmek.

FODLA:  Bir nişasta türü.

FODUL: Üstünlük taslayan.

FODUL:  Üstünlük taslayan.

FOL: Tavuğun istenilen yere yumurtlamasını sağlamak için kullanılan beyaz taş.

FOLE:  Kum saati.

FOLKLOR: Halk bilgisi.

FOMA: Maksim Gorki’nin bir romanı. 

FON:  Belli bir işe ayrılmış belli ölçüde para, Ödenek.

FONDÖTEN: Kadınların,cildi pürüzsüz göstermesi,renk vermesi için yüzlerine sürdükleri yarı sıvı,yarı boyalı krem.

FONT: Pik.

FONT:  Dökme demir.

FORCADO:  Matador'un dövüşünden sonra etkisiz haldeki boğayla ilgilenen görevli.

FORM:  Tarz, Usül, Biçim.

FORMA: Tek kağıt tabaka üzerine basılan 16 sayfalık kırılmış kitap parçası.

FOROZ: Ağın her suya atılışıyla bir defada yakalanan balık.

FORS: Söz geçirirlik,saygınlık.

FORSMAJÖR:  Zorunlu sebeb.

FORUM: Eski Romalılar zamanında,Roma’da ve diğer şehirlerde kamu işlerini konuşmak için halkın toplandığı alan.

FOS:  Çürük, Temelsiz, Uyduruk.

FOSİL:  Taşıl.

FOŞA: Bir fındık çeşidi.

FOTA:  Şarap fıçısı.

FOTİN: Koncu ayak bileğini örtecek kadar uzun olan,bağcıklı yada yan tarafı lastikli ayakkabı.

FOTOJEN:  Işık çıkaran.

FOTOKİNEZİ: Bazı hayvanları karanlıkta ışık,çok aydınlıkta karanlık aramaya iteleyen dürtü.

FOYA: Parıltısını artırmak için elmas taşlarının altlarına konan ince metal yaprak.

FÖTR: Yumuşak keçe.

FR: Fransa’nın plakası.

FRAGMAN: Tanıtma filmi.

FRAK: Resmi törenlerde giyilen uzun etekli,eteğinin arkası beline kadar yırtmaçlı,siyah,resmi erkek ceketi.

FRANCALA: Has ekmek. 

FRANCALA: İyi nitelikli undan yapılan ince uzun ekmek.

FRAPAN: Göz alıcı,göze çarpıcı. 

FRAPAN:  Alımlı, Göze çarpıcı, Cazip.

FRAPE: Dondurulmuş yada buzlu olarak hazırlanan içecek.

FRENK: Osmanlıların Avrupalılara,özellikle de Fransızlara verdikleri ad.

FRENKİNCİRİ: Kaktüsgillerden,yaprakları etli ve yayvan dikenli bir bitki ve bu bitkinin kalın,dikenli kabuğu olan tatlı yemişi.

FREZE: Tornacılıkta,bir deliğin ağzını genişletmeye yarayan çelik alet.

FRİDAKAHLO: Ünlü Meksikalı ressam.( 1907-1954  yılları  arasında  yaşamış, ilkel   görünümlü,keskin  hatlı ve  parlak  renkli  kendi  portreleriyle  tanınmış, yaşam  öyküsü  sinemaya da aktarılmıştır).

FRİGA: İste kurutulmuş ringa balığı.

FRİGO:  Dondurulmuş krema.

FRİGORİFİK: Soğutma özelliği olan,soğutucu.

FRİJİDE:  Cinsel soğukluk.

FRİJİDİTE:  Cinsel soğukluk.

FRİKİK: Serbest vuruş.

FRİSA: Kurutulmuş riga balığı.

FRİSA: Tütünleme suretiyle kurutulmuş ringa balığı.

FRİT:  Ham cam maddesi.

FROG: Ağız ve dil hareketlerinden yararlanarak,soluk borusuna arka arkaya küçük miktarda hava göndermek için başvurulan soluk alma.

FRÜKTOZ:  Meyve şekeri, Levüloz.

FTİZİ: Tıp dilinde akciğer veremine verilen ad.

FUAYE: Bir binadaki toplantı veya gösterinin yapıldığı yer,/ Tiyatroda dinlenme yeri.

FUJER: Eğrelti otu,aşk merdiveni.

FUL: Güzel kokulu beyaz çiçekler açan ağaççık.

FUL: Küçük taneli bakla türü.

FUL:  Bütün, Tam, Eksiksiz, Kül.

FULE: Adım aralığı. 

FULE:  Adım aralığı.

FULMAR: Martıya benzer bir deniz kuşu.

FUNDAMENTALİZM: Kökten dincilik. 

FURGON: Ek vagon.

FURGON:  Trenlere eklenen vagon.

FUŞYA: Canlı,parlak ve koyu pembe renk.

FUTA: Bir tür filika.

FUTA: Dar,uzun ve hafif bir yarış kayığı,kik.

FUTA: İpekli peştamal.

FUTA: Karadeniz yöresinde kadınların kullandığı iki renk üzerine çubuklu pamuklu peştamal.

FUTBOL: Ayak topu. 

FÜG: Çok sesli müzikte bir beste.

FÜME: Duman rengi. 

FÜME: Dumanda kurutulmuş et,balık veya peynir.

FÜRU:  Bir atadan gelen çocuk ve torunlar. / İkinci derecede olan, Tali.

FÜTÜRİZM: Gelecekçilik.

FÜZEN: Kömür kalem.

FÜZEN: Kömür kalemle yapılmış resim.

FÜZEN: Resim çizmekte kullanılan,taflan çubuklarından yapılan kalem.

FÜZEN:  Taftan çubuğundan kömür kalem.

FÜZYON: Nükleer birleşme.

FÜZYON:  Birleşme, Kaynaşma.

GABARİ: Bazı eşyaya verilmesi gereken boyutları,yan görüşü çizmeye,hazırlamaya yada denetlemeye yarayan örnek.

No comments:

Post a Comment